3 Nisan 2018 Salı

Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Hrıstiyan Türkler


Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Hrıstiyan Türkler;
Osmanlı imparatorluğunun Karaman eyaleti sınırları içinde yaşayan, Türkçeden başka dil bilmeyen gelenek ve görenekleri de yaşadıkları bölgelerde Türklerle benzerlik gösteren Hıristiyan Ortodoks topluluğa halk arasında “Karamanlı” olarak adlandırılıyordu. Bunlar Türkçe konuşup Yunan harfleriyle Türkçe yazıyorlardı.
 İstanbulluların “Karamanlı Rum” diye öbürlerinden ayırt ettikleri bu Hıristiyan topluluk, Yunan dilini hiç bilmediği gibi, katıksız, üstelik Müslüman Türklerden daha temiz bir Türkçe konuşmakta, kendilerine özgü kiliselerinde Türkçe dille ibadet etmekteydiler.
                                               ***
Yonca Anzerlioğlu “Karamanlı Ortodoks Türkler” kitabında; “Karamanlılar aslında 11. yüzyılda Bizans ordusunda paralı asker olarak çalışan bazı Türk boylarının torunlarıdır. Bu Türk boyları dillerini kaybetmediler ancak zamanla Hristiyanlaştılar” tespiti yapıyor.
Karamanlıları Osmanlı imparatorluğu içindeki tüm toplumlardan ayrı özellikleri vardır. Hıristiyan olmaları ile Müslümanlardan, Ortodokslukları ile Katolik ve Protestanlardan, Anadolulu olmaları ve Yunanca bilmemeleri ile de Yunanilılardan ayrılırlar.
Yazar, Karamanlıların etnik kökeni meselesine değinirken, bu konudaki birçok farklı düşünceyi tenkit ettikten sonra Karamanlıların 11. yüzyılda Bizans ordusunda paralı asker olarak çalışan ve zamanla Hıristiyanlaşan Türklerin soyundan geldiğini ifade eder.
Yazar, 2000 yılında bizzat Yunanistan’a giderek oradaki yaşlı Karamanlılarla mülakatlar yapmıştır. Ses kayıtları da alınmış olan bu mülakatlarda, Karamanlıların Anadolu’daki yaşayışları, düğünleri, bayramları, Müslüman-Türkler ile olan ilişkileri, şu anda kendilerini nasıl gördükleri gibi konularda konuşulmuştur. Karamanlıların çoğunun kendilerini özbeöz Türk olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Köylerinin Müslüman-Türk köylerinden ayrı olmasına rağmen ninnileri, türküleri ve tekerlemeleri Müslüman-Türkler ile tamamen aynıdır. Kitapta bunlardan örnekler zikredilmiştir.
Kitabın son bölümünde Karamanlıların 1. Dünya Savaşı’ından sonraki durumları üzerinde durulmuştur. Karamanlıların Milli Mücadele döneminde Müslüman-Türklere karşı hiçbir düşmanlık beslemediği, kendilerini Ortodoks Yunanlılardan ziyade Müslüman- Türklere yakın hissettikleri ve öyle davrandıkları anlatılmıştır.
Bu bölümdeki bilgilere göre; Karamanlılar Lozan görüşmeleri sırasında ayrı bir grup olarak değerlendirilmemişlerdir. Bununla beraber İsmet İnönü’nün o dönemde Karamanlıların mübadeleden hariç kalacakları yönünde beyanatlar verdiği bilinmektedir.
                                               ***
Karamanlıların Anadolu’ya gelen ilk Türk boylarının soyundan olduğunu ileri süren Türk tezine göre Karamanlılar, o dönemlerde güçlü olan Bizans ve Hıristiyanlığın etkisiyle Hıristiyan olmuşlar fakat ana dilleri Türkçeyi unutmamışlardır. Şerriye sicilleri ve tahrir defterlerinde görülen öz Türkçe özel adalar da bunu onaylar niteliktedir.
Karamanlıların Helen ırkından olmadıkları, Türk oldukları görüşünü savunan bir belgeler topluluğu da “Anadolu’da Ortodoksluk Sadası” adlı gazetedir. 1921 yılında çıkarılan gazete I. Papa Eftim tarafından yayınlanmıştı.
Papa Eftim Türk Ortodoks kilisesinin kurucusudur. Kurtuluş savaşında Ankara Hükümetini desteklemiştir.
Papa Eftim, Fener Rum Patrikhanesinin Anadolu’da bir Pontus devleti kurulması yolundaki çaba ve kışkırtmalarına karşı çıkarak Fener Patrikhanesini tanımadığını ilan etti. Anadolu’da bulunan yetmiş iki Ortodoks ruhban temsilcisini Kayseri de bir araya getirerek Fener Rum Patrikhanesi yerine, bir Türk Ortodoks patrikhanesi kurdu (30 Kasım 1921). “Anadolu’da Ortodoksluk sadası” adlı bu dergide Anadolu’da yaşayan Hıristiyan Ortodoks halkın Yunan kökenli olmadıklarını savunmuştur.
Milli mücadelede, Ermeni ve Rum Ortodokslarının, Türklere karşı ihanet içinde bulunmalarına karşılık “ Türk Ortodoksları” bu ihanetin dışında kalmışlardır.
İstanbul’daki Patrikhanenin milli mücadele sırasındaki ihanetleri karşısında Papa Eftim, Keskin kazasının Metropolit vekili olarak kendisine bağlı olan cemaati toplayarak Fener Rum Patrikhanesi’nin bu ihanetini protesto etmiş ve milli mücadeleye katılma kararı almıştır.
Anadolu’daki Türk Ortodokslarının milli mücadele içindeki faaliyetleri, itilaf devletlerinin, “Hıristiyan azınlıklarının haklarını koruma” adı altında yürüttükleri yıkıcı faaliyetlerinin ve planlarının bozulmasında oldukça etkili olmuştur.
Lozan Konferansındaki görüşmelerde, Fener Rum patrikhanesi meselesi kısaca Ortodoksluk meselesi olarak anlaşılmış inceliklerine girilememiştir.
Lozan’da Türk Ortodoksları hakkında ayrıca görüş bildirilmemesi onların Rumlarla bir tutulduğu kanaatini uyandırdığı için Papa Eftim başta olmak üzere Anadolu’daki Türk Ortodoksları kendilerin mübadeleye tabi tutulmamaları hususunda teşebbüslerde bulunmuşlardır.
Mübadele görüşmeleri yapıldığı sırada Anadolu’da Ortodoksluk Sadası gazetesinin 14. sayısında şu satırlar yayınlanıyor: “ …işte, ırkan, lisanen, adeten Türk, diyaneten Ortodoks olan biz Türk Ortodoksları, Türklüğünden hiçbir kimse iştibah edemeyeceğinden gerek ekaliyet, gerek mübadele hususatının bizlere şumulü olamayacağı emir-i tabi bulunduğunu Avrupa bilmelidir” diyerek mübadele edilmeyecekleri düşüncesi aktarıyorlar.
1924-1925’te bu mübadele gerçekleşiyor. Türkiye’nin Anadolu topraklarında yaşayan Rum ve Türk Ortodoks Hıristiyanlar Yunanistan’a gönderilerek karşılıklı mübadele ediliyorlar.
Papa Eftim ve ailesi Atatürk’ün emriyle mübadele haricinde tutulmuştur ve İstanbul’a yerleştirilmişlerdir.  İstanbul Rumları, Patrikhaneyle birlikte altı kilise ve görevlileri mübadeleden muaf tutulmuşlardır.
Din esaslı bir değişim olduğu için bu kısa ve karışık dönemde kimin Türk kimin Helen olduğunun inceleme fırsatı bulunamamış ve tek bir kelime bile yunanca bilmeyen bu Türkler vatanlarından ayrılmak ve milli mücadelede karşı karşıya geldikleri milletlerin içine gitmek zorunda kalmışlardır.
Kimi Ortodokslar bu mübadelenin dışında kalmak, vatanlarından savundukları bu topraklardan ayrılmamak için Müslümanlığı seçmişlerdir.
                                               ***
İttihatçıların Osmanlı topraklarında azınlıklardan kurtulma ve ulus devlet oluşturma
reçeteleri “mübadele ve tehcirden”  oluşuyordu.
Prof. Dr. Mehmet İpşirli; Anadolu'yu iki paşanın Türkleştirdiğini belirtiyor. Birincisi; 1. Dünya savaşı sırasında Ermenilere uygulanan tehcirle Talat Paşa, İkincisi Kurtuluş savaşı sonrasında mübadele ile Mustafa Kemal Paşa.
Atatürk'ün mübadelesi, Türklükten ziyade “İslamlaştırma” esasına dayanıyordu
diyebiliriz. Mübadelede Anadolu’nun birçok yerinde yerleşik bulunan Hıristiyan Türkler gönderilmiş, buna karşı Müslüman Bulgarlar, Arnavutlar Anadolu'ya getirilmiştir.
                                                           ***
1922’nin sonbaharında bozguna uğrayarak geri çekilmeye başlayan Yunan ordusu, 9 Eylülde İzmir’i terk etti. Yunan ordusunun savaşı kaybetmesiyle, Anadolu’nun istilasında Yunan ordusuna destek vermiş Rumlar, Yunanistan’a geçmek umuduyla Karadeniz şehirlerinin ve İzmir’in limanlarına yığılmıştı. 13 Eylülde İzmir’de toplanan Rumların sayısı 300 bini geçiyordu. Birkaç gün içinde, binlerce Rum, Anadolu topraklarını terk etmek zorunda kalmıştı.
Dönemin Amerikan büyükelçisi, Yunanistan’a geçen göçmenlerin durumuna şöyle tanıklık yapıyordu: “750 bin insan birkaç hafta içinde Selanik, Atina ve diğer büyük Yunan adalarındaki limanlara sığır sürüsü gibi dökülmüştü”. 9 Eylül ile 15 Aralık arasında Anadulu’yu terk edenlerin Rum’ların sayısı 900 bin dolaylarındaydı.
Böylece, daha Lozan Konferansı başlamadan Rum halkının büyük bir kısmı Anadolu topraklarından ayrılmış bulunuyordu.
Bu durum, Yunanistan’ın nüfusunu bir anda dörtte bir oranında arttırdı. Göç ve mübadelenin yoğun olarak yaşandığı 1912-1927 tarihleri arasında İstanbul ve İzmir’in nüfusunun yüzde 40 civarında azaldığı görülmüştür.
Venizelos 1940’da bir göçmen heyetine şöyle diyordu: Lozan’daki antlaşma aslında Yunan ve Müslüman toplulukların ve malların değişimi anlaşması değildi. Bu daha çok Yunanistan’daki Türklerin gönderilmesi anlaşmasaydı.
                                                           ***
Lozan antlaşmasına dayanan, 30 Ocak 1923 tarihli mübadele protokolünün 1. maddesinde; “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir.” hükmü yer almaktadır.
Bu husus irdelendiğinde, mübadillerin ırki kökenlerine değil, dini inançlarına göre mübadeleye tabi tutuldukları görülür.  Mübadele antlaşmasına göre Anadolu’dan 2 milyon, Doğu Trakya’dan 190 bin, İstanbul’dan 70 bin Hrıstiyan ve Yunanistan’dan 500 bin Müslüman mübadele işlemine tabi tutulmuştur.
Gidenleri, çoğunlukla tüccarlar, sanayiciler ve serbest meslek sahipleri oluştururken, gelenlerin büyük bir çoğunluğunu tarım kökenliler oluşturuyordu.
Genç Türk Cumhuriyeti ulus devlet referansı ile yapılanırken, daha baştan mübadele nedeniyle tebaasının, tüccarlar, sanayici ve serbest meslek sahibi gibi unsurlarını yitirdiğinden ve gelenler de bu boşluğu dolduracak nitelikte olmayıp onlarda tarım kökenli olduğundan, zorunlu olarak tarım toplumu olarak kalmıştır.
Celal Bayar, bu durumu meclis kürsüsünden şöyle özetliyordu: “Gidenler ekseriyet itibariyle esnaf ve tüccar, gelenler ekseriyet itibariyle rençberdirler. Efendiler gelenlerin ekseriyeti azamisi (büyük çoğunluğu) köylüdür, gidenlerin ekseriyeti azamisi şehirlidir”.
Sonrasında, Yeni Türk Cumhuriyeti ekonomik faaliyetlerde yaşanan eksikliği “devletçi” yaklaşımlarla çözme yolunu seçmiştir.
Aslında; Türk-Yunan nüfus mübadelesi, her iki ülke için de “ulus devlet” oluşturmaya yönelik önemli bir tarihsel olaydır.
Türk Hükümeti’nin mübadele isteğinin başlıca iki nedeni vardır:
Öncelikli amaç, Osmanlı döneminden beri devam eden ve Batı’nın müdahalesine gerekçe oluşturan Hrıstiyan Ortodoks azınlıklardan kurtulmaktır.
İkinci neden de, Müslüman unsurların kolayca uyum sağlayabileceği düşüncesiyle, Misak-ı Milli sınırları içinde “ulus devlet” e giden yolu açabilmektir.
Mübadele nedeniyle; Yunanistan, hem ulus devlet kimliğini pekiştirmiş, hem de gelen mübadillerin nitelikleri nedeniyle ekonomisini güçlendirmiştir.
Türkiye; ulus devlet kimliği oluşturmak amacıyla, Anadolu’daki esnaf, sanatkar ve serbest meslek sahipleri gönderilirken, yerlerine tarım kesiminden kişilerin gelmesi zaten tarım toplumu olan ülkemizin bu karakterini perçinlemiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti, tartışmasız biçimde tarım toplumu olmuştur. 
                                                           ***
"Kavimler Kapısı-1" kitabının yazarı Hale Soysü; 1924 yılına kadar Aksaray, Ihlara Vadisi, Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Akşehir, Ereğli, Ermenek, İçel, Antalya ve Fethiye'de Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığını belirtiyor.
Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde, “Alanya-kadim eyyamından (nüfüs) beru Urum (Rum) keferesi (kefere: Müslüman olmayan, kafirler) bir mahallededir... Amma Urum lisanı bilmeyub, batıl Türk lisanı bilirler. Ve Antalya, dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca bilmezler, Batıl Türkçe lisan üzere kelamet ederler (konuşurlar)” diyerek bölgedeki Hıristiyan azınlığın Türkçe konuştuğunu belirtmiştir.
Selçuk Erenerol (Papa Eftim’in oğlu, Bağımsız Türk Ortodoks Cemaati Lideri- ölümü 2002): “İnönü, babamı dinlemedi, Osmanlı'dan kalma bir yanlış olarak, Rumlukla Hıristiyanlık hep karıştırıldı. Biz Türküz ve Milli Mücadelede Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer aldık. Babamın Atatürk'le arası iyiydi. O dönemde Fener Rum Patrikliği babama teklif edildi ama babam kabul etmedi.
Lozan'da İsmet İnönü büyük bir hata yaptı; Anadolu'daki tüm Ortodokslar toplanıp Yunanistan'a gönderildi. Bu insanlar orada daha feci şekilde aşağılandı ve dışlandılar. Atatürk'ün özel izni ile babam ve aile efradı Türkiye'de kaldı. 1964 yılında İsmet İnönü ikinci hatasını yapıp İstanbul'daki 86 bin Hıristiyan’ı Yunan uyruklu diye bu ülkeye gönderdi. Kıbrıs'taki gerilime karşılık bunu yaptığını söylediğinde babam, Taşlıktaki evinde İnönü'ye, “Lozan'da bir hata yaptın, ikinci hatayı yapma” dedi ama dinletemedi. Oysa gönderilen 86 bin kişiden sadece 15-20 bin kişi Yunan uyrukluydu. Şu anda cemaatimiz 250 kişi. …… Bugün onların 2 bin 500 civarında misyoneri Anadolu'nun dört bir yanında Müslüman çocukları din değiştirmeye zorluyor. Baba nasihati olarak biz bunu hiç yapmadık ve yapmayız. Babam bize böyle nasihat etti……...”
Hungaroloji Enstitüsünde uzman olarak görev yapan Prof. Dr. J. Eckmann'a göre; Karamanlılar, Hıristiyanlığı benimsemiş Selçuklu Türklerinden başkası değil.
Orta Anadolu ve Karaman bölgesi Türkleri ile Doğu Karadeniz Türkleri, daha İslamiyet gelmeden Hıristiyanlığı seçmiş Türk boyları olarak, Kurtuluş Savaşına kadar varlıklarını ve benliklerini koruyorlar. Ancak, Yunanlıların Anadolu'yu işgali, Anadolu'da yaşayan Hıristiyanların sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden biri
                                               ***
Türk Hıristiyanlar, Fener Rum Patrikliğinin etkisini kırmak için kendilerine bağımsız bir kilise kurulmasını talep ettiler.
11 Nisan 1921'de Kastamonu Valisi Sami Bey, Ankara'ya gönderdiği telgrafında, "Anadolu'da bir Türk Ortodoksluğunun kurulmasını isteyen Taşköprü Rumları dilekçelerini sundu" ifadesini kullanıyor.
Trabzon Ortodoks Cemaatinin, Ankara Hükümetine telgraf çekerek Ankara'da bir Türk Ortodoks Patrikhanesinin kurulmasını istediği de Doç Dr. Zeki Arıkan'ın yaptığı araştırmalardan anlaşılıyor.
Dr. Sabahattin Özel, Maçka Ortodakslarının da benzer bir girişimde bulunduklarını söylüyor; “Anadolu'da tarihen dahi müspet olduğu üzere Rum-Elenik namıyla hiç bir millet yoktur. Mevcut Rumlar yalnız asırlarca Türk Müslümanlarla birlikte yaşayan Türk Ortodokslardır.”
Türk Ortodoks olduklarını ısrarla vurgulayan Kayseri bölgesindeki Hıristiyanlar, Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte, diğer Hıristiyanlardan oldukça farklı bir strateji takip ediyor. Sosyolog Dr. Dursun Ayan, 1870'li yıllarda Bulgarların, Rumlarla karıştırılmaktan ve Rumlaştırılmaktan korktukları için padişahtan “Milli bir kilise” kurma izni aldıklarını hatırlatarak, Ortodoks Türklerin, Rumlarla karıştırılma endişelerinin 1870'li yıllarda başladığını söylüyor
Kayseri Erciyes Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mustafa Ekincikli, "Türk Ortodoksları" adlı kitabında Papa Eftim'in Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi'nin kurulması için girişimlerde bulunduğunu dile getiriyor.
Kurtuluş Savaşının henüz yeni filizlendiği dönemde Türk kökenli Ortodoks Hıristiyanlar bu amaçla, TBMM'den ve Adalet Bakanlığı'ndan izin alarak Kayseri'de bir kongre topladılar. Kongreye, Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios, Antalya Episkoposu Meletios ile Anadolu ve Trakya'nın diğer bölgelerinden gelen 72 temsilci katıldı. 21 Eylül 1922'de toplanan kongrede Türk Hıristiyanlar, Türk Ortodoks Patrikliğinin kurulmasını kararlaştırdılar.
                                                           ***
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anılarında Celal Bayar'la aralarında geçen bir diyalogda, Celal Bayar bir gün Hamdullah Suphi Tanrıöver’e “Bilir misin Hamdullah, Atatürk'ün son yıllarda en büyük üzüntüsü ne idi?” diye sorar. Hamdullah Suphi bilmediğini söyleyince, cevabı kendisi verir: “Anadolu'dan binlerce Hıristiyan Türk'ü göndermiş olmasıydı. Paşam yapmayın, yollamayın, bunlar özbeöz Türk’tür dedim. Kendisine kitaplar gönderdim, fakat dinlemedi.”
Yunanistan'a gönderilen Türk Hıristiyanlar Türkiye'de Rum olarak adlandırılıp mübadeleye tabi tutulurken, Yunanistan'da da "Turko Sporos-Türk tohumu" diye aşağılanarak Yunanlı olarak kabul edilmediler. Fethiye’den gidenlerin “Neo Makri” adıyla kurduğu gibi, onlar da Batı Trakya'da, "Karaman" adını verdikleri bir yerleşim birimi kurdular.
                                               ***
Mübadele ile, ulus devlet oluşumunda ve Anadolu’nun İslamlaşmasında Atatürk’ün yaptıkları, kendisine yakıştırılan İslamiyet’e karşı olduğu tezini çürütmektedir.
Milli Mücadele sürerken, Kayseri’de 21 Eylül 1922'de toplanan 72 Türk Hıristiyanlar Türk Ortodoks temsilcinin katıldığı kongrede Fethiye temsilcisi var mıydı?
Acaba, 1924 yılında başta Kaya Köyü olmak üzere mübadele kapsamında bu bölgeden gönderilen Hrıstiyan Ortodokslar Türk kökenli miydi?


Kaynaklar: Yonca Anzerlioğlu- Karamanlı Ortodoks Türkler,  Yakup Aygil- Turanlı Hıristiyanlar, İstanbul 2003 , Mustafa Ekincikli-Türk Ortodoksları, Hale Soysü- Kavimler Kapısı-1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder